162. Makale - Mişkan Şöleninde

   
   Paragraph Numbers: On | Off
Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia’nın Kitabı

162. Makale

Mişkan Şöleninde

162:0.1 (1788.1) İSA on havari ile birlikte Kudüs için yola çıktığında, daha kısa güzergâh olarak, Samarya boyunca gitmeyi tasarlamıştı. Bunun uyarınca, onlar, gölün doğu kıyısı boyunca güneye doğru hareket etmiş olup, Scythopolis üzerinden, Samarya sınırlarına girmişlerdi. Karanlık çöküşüne yakın, İsa Filip ve Matta’yı, kafile için kalacak yeri sağlamaları amacıyla Gilboa Dağı’nın doğu yamaçları üzerindeki bir kasabaya gönderdi. Gel gör ki, bu kasaba sakinleri, ortalama Samirilerden daha bile fazla olan bir biçimde, Musevilere karşı fazlasıyla önyargılı haldeydi; ve, bu hisler, Musevilerden çoğu mişkan şölenleri için yollara düşmüş oldukları için tam da bu zaman zarfı içinde yoğunlaşmış haldeydi. Bu insanlar İsa hakkında çok az şey bilmekteydi; ve, onlar, İsa ve birlikteliklerinin Musevi olmaları nedeniyle onun konaklama istediğini reddetmişti. Matta ve Filip kızgınlıklarını gösterdiklerinde ve bu Samirileri İsrail’in Kutsal Biri’ni ağırlamayı reddetmiş olduklarını bilgilendirdiklerinde, aşırı biçimde sinirlenmiş kasaba sakinlerini kendilerini sopa ve taşlarla kasabadan dışarıya kovalamışlardı.

162:0.2 (1788.2) Filip ve Matta akranlarına geri dönüp, kasabadan nasıl dışarı atıldıklarını bildirdiklerinde, Yakub ve Yahya İsa’ya çıkıp, şunu söyledi: “Üstün, bizler senden, bu saygısız ve tövbe bilmez Samirileri yok etmek için gökten ateş indirmeyi arzu etmemize izin vermeni rica ediyoruz.” Ancak, İsa, intikamın bu sözlerini duyduğunda, Zübeyde çocuklarına dönüp, onları ciddi bir biçimde tersledi: “Sizler, takındığınız tutumdan habersizsiniz. İntikam cennetin krallığına ait olamaz. Tartışmak yerine, Ürdün geçidi yakınındaki küçük kasabaya hareket edelim.” Böylece, mezhepsel önyargı nedeniyle bu Samiriler, bir evrenin Yaratan Evladı’na misafirperverlikte bulunma onurunu kendilerine reddetmiş oldular.

162:0.3 (1788.3) İsa ve onlu, geceyi geçirmek için Ürdün geçidi yakınındaki kasabada durmuşlardı. Ertesi gün erken vakitlerde nehri geçip, Bethani’ye Çarşamba akşamının geç vakitlerinde ulaşan bir biçimde, doğu Ürdün anayolu üzerinden Kudüs için yollarına devam etmişlerdi. Tomas ve Nathanyel, Rodan ile olan görüşmeleri nedeniyle varışları ertelenmiş olarak, Cuma günü varmışlardı.

162:0.4 (1788.4) İsa ve on ikili, yaklaşık dört buçuk hafta olarak, ertesi ayın (Ekim’in) sonuna kadar Kudüs’ün çevresinde kalmaya devam etmişlerdi. İsa kendi başına şehre yalnızca birkaç sefer gitmişti; ve, bu kısa ziyaretler, mişkan şölenleri günlerinde gerçekleşmişti. İsa, Ekim’in büyük bir kısmını Beytüllahim’de Abner ve onun birliktelikleri ile geçirmişti.

1. Kudüs’e olan Ziyaretin Tehlikeleri

162:1.1 (1788.5) Celile’den kaçışlarından uzunca bir süre önce, İsa’nın takipçileri kendisinden güçlüce bir biçimde, iletisinin Musevi kültür ve öğrenim merkezinde duyurulma itibarına sahip olması için, krallığın müjdesini duyurmak amacıyla Kudüs’e gitmesini rica etmişti; ancak, bu aşamada Kudüs’e öğretmek için mevcut bir biçimde gelmiş olması nedeniyle, bu kişiler onun yaşamından endişe etmekteydi. Sanhedrin heyetinin İsa’yı Kudüs’e yargılamayı amaçlamak için getirmek istediğini bilir ve Üstün’ün, ölüme maruz kalma zorunluluğuna dair yakın zaman içerisinde tekrarlamış olduğu duyuruları hatırlar bir biçimde, havariler öncesinde, İsa’nın mişkan törenlerine olan ani katılma kararı karşısında şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilmez konuma düşmüşlerdi. Öncesinde, onların kendisine gerçekleştirmiş olduğu Kudüs’e gitmesinin güçlü ricalarının tümüne, “Vaktim henüz gelmedi” biçiminde cevap vermişti. Bu aşamada, onların korkularından kaynaklanan itirazlarına sadece, “Ancak vaktim geldi” biçiminde cevap vermişti.

162:1.2 (1789.1) Mişkan törenleri boyunca İsa, birkaç sefer cüretkâr biçimde Kudüs’e gitmiş olup, kamuya açık bir biçimde mabette öğretisinde bulunmuştu. O bunu, havarilerin kendisini vazgeçirme çabalarına rağmen gerçekleştirmişti. Her ne kadar onlar, uzunca bir süre boyunca kendisinden Kudüs’de iletisini duyurmasını güçlü bir biçimde talep etmiş olmalarına rağmen, onlar bu aşamada, kâtipler ve Ferisiler’in kendisinin ölümünü getirmede kararlı olduklarını bütünüyle bilen bir biçimde, şehre bu zaman zarfında girmesini görmekten korku duymuşlardı.

162:1.3 (1789.2) İsa’nın Kudüs’deki cüretkâr bir biçimde ortaya çıkışı, takipçilerini her zamankinden daha çok şaşırtmıştı. Öncesinde takipçilerinin çoğu, ve Yudas İskaryot bile, kendisinin Musevi önderleri ve Hirodes Antipa’dan korktuğu için Fenike’ye alelacele kaçmış olduğunu düşünmeye cüret etmişlerdi. Onlar, Üstün’ün hareketlerinin taşımış olduğu önemi kavramada başarısız olmuşlardı. Takipçilerinin tavsiyesine bile karşı çıkan bir biçimde, onun mişkan şölenindeki mevcudiyeti, korku ve korkaklığa dair tüm fısıltılara sonsuza kadar bir son vermeye yetmişti.

162:1.4 (1789.3) Mişkan şöleni boyunca, Roma İmparatorluğu’nun her bir köşesinden gelmekte olan binlerce inanan kendisinin öğretisini duymuştu; ve, hatta birçokları, evlerinin bulunduğu bölgelerde krallığın ilerleyişi ile ilgili kendisiyle görüşmek için şehirden ayrılıp Bethani’ye hareket etmişlerdi.

162:1.5 (1789.4) İsa’nın, şölen günleri boyunca kamuya açık bir biçimde mabet bahçelerinde duyuruda bulunmasının birçok nedeni bulunmaktaydı ve, bunların başında geleni, kendi aralarında gizli bir görüş ayrılığının bir sonucu olarak Sanhedrin görevlilerinin üzerine gelmiş olan korkuydu. Sanhedrin’in birçok üyesinin ya gizli bir biçimde İsa’ya inanmakta oluşu veya geride kalanlarının, bu kadar geniş sayıda insan Kudüs’de iken, şölen boyunca kendisini tutuklamayı kararlı bir biçimde istememeleri bir gerçekti; kalabalıkların büyük bir çoğunluğu ya kendisine inanmakta ya da en azından onun sunmuş olduğu ruhsal harekete sıcak bakmaktaydı.

162:1.6 (1789.5) Öncesinde, Yudea boyunca Abner ve birlikteliklerinin çabaları aynı zamanda; İsa’nın düşmanlarının, karşıtlıklarında aşırı bir biçimde açık sözlü olmaya cüret edemedikleri bir düzeyde, krallığa elverişli bakan eğilimi pekiştirmiş haldeydi. Bu, İsa’nın Kudüs’ü kamuya açık bir şekilde ziyaret edişinin ve gidene kadar burada ikamet edişinin nedenlerinden bir tanesiydi. Bundan bir veya iki ay önce o kesin bir biçimde öldürülürdü.

162:1.7 (1789.6) Ancak, İsa’nın Kudüs’de kamuya açık bir biçimde görünüşünün içerdiği gözü kara cüretkârlık düşmanlarını dehşet içine düşürmüştü; onlar, bu türden cesur bir karşılık için hazırlanmamışlardı. Bu ay boyunca birkaç kez Sanhedrin, Üstün’ü tutukluk altına almak için nafile çabalarda bulunmuştu; ancak, bu çabalardan hiçbir şey çıkmamıştı. Onun düşmanları İsa’nın Kudüs’deki beklenmeyen kamu görünüşü tarafından o kadar şaşkına dönmüşlerdi ki, kendisine Romalı yöneticiler tarafından korunma sözünün verilmiş olduğunu düşünmüşlerdi. Filip’in (Hirodes Antipa’nın kardeşinin) neredeyse İsa’nın bir takipçisi olduğunu bilen bir biçimde, Sanhedrin’in üyeleri; öncesinde Filip’in, düşmanlarına karşı İsa için koruma sözleri vermiş olduğu tahminlerinde bulunmuşlardı. Onun Kudüs’de bu ani gerçekleşmiş ve cüretkâr ortaya çıkışının Roma yöneticileri ile olan gizli bir anlaşmasının sonucu olduğuna dair inanışlarında yanılmış olduklarını nihayeten fark ettiklerinde, İsa buradan çoktan ayrılmıştı.

162:1.8 (1789.7) Mecdel’den ayrıldıklarında, İsa’nın mişkan şölenine katılma arzusunda olduğunu yalnızca on iki havari bilmekteydi. Üstün’ün diğer takipçileri, o mabet bahçelerinde ortaya çıktığında ve kamuya açık bir şekilde öğretide bulunmaya başladığında fazlasıyla şaşkınlık içerisine düşmüşlerdi; ve, Musevi makamları, İsa’nın mabette öğretide bulunduğu bildirildiğinde, tarif edilemeyecek düzeyde şaşırmışlardı.

162:1.9 (1790.1) Her ne kadar takipçileri İsa’nın şölene katılacak oluşunu beklememiş olsa da, öncesinde kendisini duymuş olan çok uzaklardan gelen kutsal yolcuların çok geniş bir çoğunluğu, kendisini Kudüs’de görebilme umuduna sahip olmuşlardı. Ve, onlar hayal kırıklığına uğramamışlardı birkaç sefer İsa, Solomon’un avlusunda ve mabet bahçesinin başka yerlerinde öğretide bulunmuştu. Bu öğretiler gerçekten de, Musevi insanlarına ve tüm dünyaya İsa’nın kutsallığının resmi veya herkese dönük bir biçimde doğrudan duyurusuydu.

162:1.10 (1790.2) Üstün’ün öğretilerini dinlemiş olan kalabalıklar görüşlerinde bölünmüş haldelerdi. Bazıları onun iyi bir adam olduğunu söylüyordu; bazıları onun bir tanrı-elçisi olduğunu; bazıları, onun gerçekten Mesih olduğunu; diğerleri, onun kötü niyetli bir sorun çıkarıcı olduğunu söylüyordu, tuhaf inanç-savları ile insanları doğru yoldan ayırmakta olduğunu. İsa’nın düşmanları, onun dostane inananlarından korku duydukları için açık bir biçimde kendisini kötülemekten çekince göstermişlerdi; bunun karşısında ise, İsa’nın arkadaşları, Sanhedrin’in kendisini ölüme göndermeye kararlı olduğunu bilen bir biçimde, Musevi önderlerinden korku duydukları için ona herkese açık bir biçimde onay vermekten korku duymaktaydı. Ancak, onun düşmanları bile, kendisinin haham okulları içinde eğitilmemiş olduğunu bilen bir biçimde, İsa’nın öğretisi karşısında hayretler içerisinde kalmışlardı.

162:1.11 (1790.3) İsa ne zaman Kudüs’e gittiyse, havarileri dehşet içine düşmüştü. Onlar, gün be gün kendisinin, yeryüzü üzerindeki görevinin doğasına dair artan bir şekilde gerçekleşen cüretkâr duyuruşunu dinlerken, daha da korku duyar hale gelmişlerdi. Onlar, arkadaşları arasında duyuruda bulunurken bile, İsa’nın bu türden açık ifadelerde ve bu türden hayretler verici kendinden emin sözleri söylemesine alışık değillerdi.

2. İlk Mabet Konuşması

162:2.1 (1790.4) İsa’nın mabette öğretimde bulunmuş olduğu ilk öğleden sonrası, yeni müjdenin özgürlüğünü ve iyi haberlere inananların neşesini tasvir etmekte olan sözlerini dinler halde oturan dikkate değer düzeyde bir kafile içinde, meraklı bir dinleyici, şunu soran bir biçimde, onun lafını bölmüştü: “Öğretmen, bana senin hahamların öğretiminden geçmemiş olduğun söylenirken, sen nasıl olurda bu kadar Yazıtlar’a atıfta bulunmakta ve insanlara bu düzeyde akıcı bir biçimde öğretimde bulunmaktasınız?” İsa şu cevabı verdi: “Hiçbir insan, sizlere duyurduğum gerçeklerin hiçbirini bana öğretmedi. Ve, bu öğreti benim değil, beni gönderen, O’nundur. Eğer herhangi bir kişi gerçekten Babam’ın iradesini yerine getirme arzusu duyarsa, o kesin bir biçimde, benim Tanrı adına mı yoksa kendimin adına mı konuşmakta olduğuma dair, öğretimin doğasını kesin bir biçimde bilecektir. Kendisi için konuşan kişi kendi ihtişamını arzulamaktadır; ancak, ben Baba’nın kelimelerini duyurduğumda, bu sözler aracılığı ile beni göndermiş olanın ihtişamını arzulamaktayım. Ancak, yeni ışığa girmeyi demenizden önce, hâlihazırda sahip olduğunuzu takip etmeniz daha doğru olmaz mı? Musa sizlere kanunu verdi, gel gör ki, kaçınız dürüst bir biçimde onun taleplerini yerine getiriyor? Musa şu ifade de, sizlerden şunu talep ediyor: ‘Öldürmeyeceksiniz;’ bu emre rağmen sizlerden bazıları İnsan Evladı’nı öldürmeyi arzuluyor.”

162:2.2 (1790.5) Kalabalık bu sözleri duyduğunda, kendi içinde bir tartışmaya tutuldu. Bazıları kendisinin deli olduğunu söyledi; bazıları bir şeytan olduğunu. Diğerleri ise, bu kişinin, kâtiplerin ve Ferisiler’in uzunca bir süredir öldürmeyi amaçladıkları Celileli tanrı-elçisinin tam da kendisini olduğunu söyledi. Bazıları, dini yöneticilerin kendisine kötü davranmaktan korku duyduğunu söylemişti; diğerleri, bu yöneticilerin kendisine, onun inananları haline geldiği için el sürmediklerini düşünmüştü. Dikkate değer uzunluktaki tartışmadan sonra, kalabalıktan biri öne çıkıp, İsa’ya şunu sormuştu: “Neden yöneticiler seni öldürmeyi amaçlıyor?” Ve, O: “Yöneticiler beni; bu öğretmenlerin ne pahasına olsun korumaya kararlı bulundukları, törenlerden meydana gelen resmi bir dinin insanların üzerine yük geleneklerinden onları özgürleştiren bir müjde olarak, krallığın iyi haberlerine dair öğretime karşı geldikleri için öldürmek istiyorlar. Onlar Şabat gününe dair kanun uyarınca ruhsal bir biçimde arınıyorlar, ancak, beni, bir seferinde hastalığın esareti altında bulunan bir kişiyi Şabat günü özgürleştirdiğim için öldürmek istiyorlar. Onlar Şabat günü beni gözetlemek için takip ediyorlar; ancak, beni, bir diğer sefer ciddi durumdaki birini Şabat günü iyileştirdim diye öldürmek istiyorlar. Onlar beni; eğer sizler dürüst bir biçimde öğretime inanırsanız ve onu kabul etmeye cüret ederseniz, gelenekseller dinlerinden meydana gelen sistemlerinin, sonsuza kadar yok olacağı biçimde, yıkılacağını oldukça iyi bildiklerinden öldürmeyi istemekteler. Böylece onlar, yaşamlarını adamış oldukları şey üzerindeki otoritelerinden mahrum kalacakları için, Tanrı’nın krallığına ait bu yeni ve daha fazla ihtişama sahip müjdeyi kabul etmeyi kararlı bir biçimde reddediyorlar. Ve, şimdi ben her birinize sormak istiyorum: Dışsal görünüşlere göre değil, bu öğretilerin taşımakta olduğu gerçek ruhaniyetle yargıda bulunun; doğruyu amaçlayan bir şekilde yargılayın.”

162:2.3 (1791.1) Bunun sonrasında, bir soru sahibi şunu söylemişti: “Evet, öğretmen, bizler Mesih’i beklemekteyiz; ancak, o geldiğinde, bizler onun görünüşünün gizem içinde olacağını biliyoruz. Bizler senin nereden geldiğini biliyoruz. Sen, en başından beri kardeşlerimiz arasındaydın. Kurtarıcı, Davud’un krallık tahtını eski haline getirmek için başa gelecek. Sen gerçekten de Mesih olduğunu mu duyuruyorsun?” Ve, İsa şu cevabı verdi: “Sen, beni tanıdığını ve nereden geldiğimi bildiğini söylemektesin. Umut ederim senin ifadelerin doğrudur; zira, o zaman gerçekten de sen, bu bilgi içinde cömert yaşamı bulacaksın. Ancak, ben sizlere, kendim için gelmediğimi duyuruyorum; ben, Baba tarafından gönderildim; ve, beni gönderen kişi gerçek ve dosdoğrudur. Beni duymayı reddederek sizler, beni göndermiş Olanı kabul etmeyi reddetmektesiniz. Sizler, eğer bu müjdeyi alacak olursanız, beni göndermiş Olanı bilir hale geleceksiniz. Ben Babayı biliyorum; zira, ben Baba’dan, sizlere duyurmak ve sizler için açığa çıkarmak için geliyorum.”

162:2.4 (1791.2) Kâtiplerin hafiyeleri onu yakalamayı istemişlerdi; ancak, onlar kalabalıktan korku duymaktaydı, zira onların birçoğu kendisine inanmaktaydı. Vaftizinden beri İsa’nın emekleri, Musevilerin tümü için oldukça bilinir hale gelmişti; ve, bunlar tekrar düşündüklerinde onlar kendi aralarında: “Her ne kadar bu öğretmen Celile’den gelmiş olsa da, ve her ne kadar Mesih’e dair beklentilerimizin hepsini karşılamasa da, merak ediyoruz, Mesih gerçekten geldiğinde, gerçekte, bu Nasıralı İsa’nın hâlihazırda yapmış olduklarından daha da fazla büyüleyici bir şey mi yapacak.”

162:2.5 (1791.3) Ferisiler ve onların hafiyeleri insanların bu şekilde konuştuklarını duyduklarında, öncelerine danışıp, mabet bahçelerinde İsa’nın kamuya açık bu ortaya çıkışlarına derhal bir son vermek için bir şeyin yapılması gerektiğine karar vermişlerdi. Musevilerin önderleri, genel olarak, Roma yöneticilerin kendisine dokunulmazlık vermiş olduğuna inanan bir biçimde, İsa ile yaşanacak bir çatışmadan kaçınma eğilimi içindeydiler. Aksi bir biçimde onlar, onun Kudüs’e bu zaman zarfında gelişindeki cüretkârlığını açıklayamamaktaydılar; ancak, Sanhedrin görevlileri, bu söylentiye bütünüyle inanmamıştı. Onlar, Roma yöneticilerinin bu türden bir şeyi gizlice ve Musevi dininin en yüksek yönetim biriminin bilgisi olmayan yapmayacağını düşünmüşlerdi.

162:2.6 (1791.4) Bunun uyarınca, Sanhedrin’in yerinde sorumlusu olan, Eber, iki yardımcısı ile birlikte İsa’yı tutuklamak için gönderilmişti. Eber İsa’ya vardığında, Üstün şunu söylemişti: “Bana yaklaşmaktan korkma. Benim öğretimi dinlerken daha da yakınıma gel. Ben, senin beni tutuklamak için gönderilmiş olduğunu biliyorum; ancak, sen, vakti gelene kadar İnsan Evladı’nın başına hiçbir şeyin gelmeyecek oluşunu anlamalısın. Senin aklın bana karşı henüz değil; sen yalnızca üstlerinin emrini yerine getirmek için gelmiş bulunmaktasın; ve, Musevilerin bu yöneticileri bile, gerçekten de, gizlice benim yok olmamı arzularken Tanrı’nın hizmetini yerine getiriyor olduklarını düşünmekteler.

162:2.7 (1792.1) “Ben hiçbirinizin kötü niyetli olmadığını kabul ediyorum. Baba sizleri derinden seviyor; ve, bu nedenle, ben sizlerin, önyargının esaretinden ve geleneğin karanlığından kurtulmanızı arzu ediyorum. Ben sizlere, yaşamın özgürlüğünü ve kurtuluşun neşesini sunuyorum. Ben sizlere, kötülükten kurtuluş ve günahın esaretini kırış olarak, yeni ve yaşayan yolu duyuruyorum. Ben, sizler yaşama sahip olabilesiniz, ve bunu ebedi bir biçimde gerçekleştirebilesiniz diye geldim. Sizler, benden ve benim rahatsızlık verici öğretilerimden kurtulmayı arzu ediyorsunuz. Keşke sizler, benim sizlerle çok kısa bir süre boyunca beraber olacağımın farkına bir kez olsun varsanız! Çok kısa bir süre içinde ben, bu dünyaya beni göndermiş Olan’a gideceğim. Ve, bunun sonrasında, sizlerden çoğu kararlı bir biçimde beni arayacak ama nerede olduğumu keşfedemeyecek; zira, yakın bir süre içinde gidecek olduğum yere sizler gelemezsiniz. Ancak, beni bulmayı gerçek bir biçimde arzu edecek olanların tümü, er ya da geç, Babamın mevcudiyetine götüren yaşama erişecek.”

162:2.8 (1792.2) Alaycılardan bazıları kendi aralarında şunu söylemişti: “Bizlerin kendisini bulamayacağı bu kişi de nereye gidecek? O, Yunanlılar arasında yaşamaya mı gidecek? O kendisini mi yok edecek? Yakın bir zaman içinde bizlerden ayrılacağını ve bizlerin kendisinin gitmiş olduğu yere gidemeyeceğimizi duyurduğunda da ne demek istiyor?”

162:2.9 (1792.3) Eber ve yardımcıları İsa’yı tutuklamayı reddetmişlerdi; onlar buluşma yerlerine kendisi olmadan geri dönmüşlerdi. Baş din-adamları ve Ferisiler bu nedenle, İsa’yı kendileri ile birlikte getirmemiş olmaları nedeniyle Eber ve yardımcılarını azarladıklarında, Eber yalnızca şu cevabı vermişti: “Bizler, birçokları kendisine inandığı için kalabalık ortasında kendisini tutuklamaktan korktuk. Bunun yanı sıra, bizler daha öncesinde hiçbir zaman, bu adam gibi konuşan bir kişiyi duymadık. Bu öğretmene dair olağanın dışında bir şey var. Hepiniz, onu duymak için oraya kadar gitmekle iyi edersiniz.” Ve, baş yöneticiler bu sözleri duyduklarında, onlar hayretler içerisine düşmüş olup, Eber’e hakaret eden bir biçimde şunu söylemişlerdi: “Sen de mi yoldan saptın? Bu aldatıcı kişiye inanmak mı üzeresin? Eğitimlilerimizden veya yöneticilerimizden herhangi birinin ona inandığını duydun mu? Kâtiplerden veya Ferisilerden herhangi birinin onun zeki öğretileri tarafından aldanmış olduğunu? Nasıl olur da sen, ne kanunları ne de peygamberi bilir bu bilgisiz kalabalıkların davranışından etkilenirsin? Bu türden eğitimsiz insanların lanetlenmiş olduğunu bilmiyor musun?” Ve, bunların sonrasında Eber cevap olarak: “Öyle olsa bile, üstünlerim, bu kişi kalabalıklara bağışlama ve ümit sözlerini söylüyor. O, hayal kırıklığına uğramışlara neşe veriyor; ve, onun sözleri, bizlerin ruhlarına bile teselli verdi. Yazıtların Mesihi olmasa bile bu öğretilerde ne yanlış olabilir? Ve, böyle olsa bile bizlerin kanunu hakkaniyeti gerektirmemekte midir? Bir kişiyi, kendisini duymadan önce kınayacak mıyız?” Ve, Sanhedrin’in başı Eber’e oldukça sinirlenmişti, ve kendisine dönüp şunu söyledi: “Sen aklını mı yitirdin? Galiba sen de Celile’den gelmektesin? Yazıtları aç, bırak Mesih’i, Celile’den bir tanrı-elçisinin bile gelmediğini göreceksin.”

162:2.10 (1792.4) Sanhedrin kafa karışıklığı içinde dağılmış olup, İsa gece için Bethani’ye çekilmişti.

3. Zina ile Suçlanan Kadın

162:3.1 (1792.5) Kudüs’e olan bu ziyareti içinde İsa, karşısına suçlayıcıları ve düşmanları tarafından getirilmiş olan kötü itibara sahip bir kadın ile ilgilenmişti. Sizlerin bu yaşanılmışlığa dair bozulmaya uğramış kaydı, bu kadının İsa’nın karşısına kâtipler ve Ferisiler tarafından çıkarılmış olduğunu ve Museviler’in bu dini önderlerinin kendilerinin ahlaksızlıktan suçlu bulunduklarını ima eden bir biçimde İsa’nın kendileriyle yüzleştiğini öne sürmektedir. İsa; her ne kadar kâtipler ve Ferisiler, geleneğe olan sadakatleri nedeniyle ruhsal bir biçimde gözleri görmez ve ussal bir biçimde önyargılı olsalar da, kendilerinin, bu günün ve neslin sahip olduğu en doğru ahlaka sahip insanlar arasında geldiğini oldukça iyi bilmekteydi.

162:3.2 (1793.1) Gerçekte yaşanılmış olan şey şuydu: Şölenin üçüncü sabahı, erken vakitlerde İsa mabede yaklaşırken, kendileri ile birlikte bir kadını sürüklemekte olan Sanhedrin’in tutulmuş hafiyelerinden meydana gelen bir topluluk ile karşılaştı. Onlar yaklaşırken, temsilcileri şunu söylemişti: “Üstün, bu kadın zinada yakalandı — tam da suç üzerinde. Şimdi, Musa’nın yasası bizlerin böyle bir kadını taşlamamızı emrediyor. Onunla neyin yapılacağına dair görüşün nedir?”

162:3.3 (1793.2) Kanuna karşı gelmiş itirafçının taşlanmasını gerektiren Musa’nın yasasını desteklediği takdirde, bir Roma yüksek mahkemesinin onayı olmadan ölüm cezası verme hakkını Museviler’e yasaklamış olan Roma yöneticileri ile kendisini sıkıntıya düşürmek İsa’nın düşmanlarının tasarımıydı. Kadının taşlanmasını yasakladığı takdirde, onlar kendisini Sanhedrin heyeti önünde, Musa ve Musevi kanununun üzerinde kendisini konumlandırmakla suçlayacaklardı. Sessiz kaldığı takdirde ise, onlar kendisini korkaklık ile suçlayacaklardı. Ancak, Üstün bu durumu öyle bir biçimde idare etmişti ki, kumpasın tamamı kendi kirli ağırlığı altında parçalara ayrıldı.

162:3.4 (1793.3) Bir zamanlar güzel olan, bu kadın, gençliği boyunca İsa’ya sorun çıkarmış bir adam olarak, Nasıra’nın alt düzeydeki bir vatandaşının eşiydi. Bu kadın ile evlenmiş olarak, bu adam, olabilecek en utanmaz biçimde, eşinin zorlayarak onun bedeni üzerinden ticaretle yaşamlarını sağlamaya çalışmıştı. O, mali kazanç için eşi fiziksel alımlarını satabilsin diye Kudüs’deki şölene çıkmıştı. O, ticarete dönüşmüş günahı içinde eşini bu şekilde sergilemek için Musevi yöneticileri ile kira anlaşmasına girmişti. Ve, böylece, kadın ve onunla birlikte olan kişi, tutuklanması hususunda kendisine karşı kullanılabilecek bir ifadeye İsa’yı zorlayarak onu tuzağa düşürme amacı ile, yasaya karşı gelmiş halde ortaya çıkmışlardı.

162:3.5 (1793.4) Kalabalığa bakar halde, İsa, kadının eşinin diğerleri arkasında beklediğini görmüştü. İsa, bu kişinin nasıl biri olduğunu bilmekte olup, onun utanç verici anlaşmanın bir tarafı olduğunu sezmişti. İsa ilk olarak bu ahlaktan yoksun eşin durduğu yerin çevresinde yürümüş olup, kumun üzerine bu kişinin aceleyle ayrılmasına neden olan bir kaç kelime yazmıştı. Bunun sonrasında, o, kadının karşısına geçip, yere yine, onu birazdan suçlayacak olanların yararına bir şeyler yazmıştı ve, bu kişiler İsa’nın kelimelerini okuduğunda, onlar da birer birer dağılmışlardı. Ve, Üstün, kuma üçüncü kez yazı yazdığında, kötülük içindeki kadının dostu da orayı terk etmişti olup, böylece, yazısını bitirip ayağa kalktığında, karşısında tek başına durmakta olan kadına bakışlarını dikti. İsa: “Kadın, seni suçlayanlar da nerede? Seni taşlayacak bir kişi bile kalmadı mı?” Ve, gözlerini kaldıran bir biçimde, kadın, “Hiç kimse, Koruyucu” şeklinde cevapladı.” Ve, bunun sonrasında İsa: “Ben seni biliyorum; ne de seni kınıyorum. Yoluna sağlıcakla git.” Ve, Hildana ismindeki bu kadın, ahlaksız eşini terk edip, isteyerek krallığın takipçileri arasına katıldı.

4. Mişkan Şöleni

162:4.1 (1793.5) İspanya’dan Hindistan’a olarak, bilinen dünyanın tümünden gelen insanların mevcudiyeti mişkan şölenini İsa için, Kudüs’de duyurusunu ilk kez kamuya açık bir biçimde bütüncül olarak gerçekleştirmesi için ideal bir durum yaratmıştı. Bu şölende insanlar vakitlerinin büyük bir kısmını, yeşil çardaklar olarak, açık havada geçirmekteydi. Bu; serin sonbahar aylarında gerçekleştiği için, kış sonundaki Hamursuz’a veya yaz başındaki Hamsin Yortusu’na kıyasla dünya Musevileri tarafından daha genel olarak katılmaktaki, hasat arifesi ve hasat kaldırılış buluşmasının şöleniydi. Havariler en sonunda Üstünleri’ni; tamı tamına olduğu gibi, tüm dünyanın gözü önünde yeryüzü üzerindeki görevini cesur bir biçimde duyururken görmüşlerdi.

162:4.2 (1794.1) Bu şölenlerin şöleniydi çünkü herhangi bir şölende kurban verilen şey burada kurban verilemezdi. Bu, tapınağa bağışlanılan şeylerinin kabulünün yaşandığı etkinlikti; dini ibadetin oldukça ciddi bir biçimde gerçekleştirilen törenleri ile tatil arzularının bir bileşimiydi. Bu dönem kurban verilen şeyler ile birlikte ırksal neşenin, tekrarlanan Levisel nakaratlarının ve din-adamlarının gümüş borazanlarının oldukça ciddiyetle yerine getirilen güçlü seslerinin bir vaktiydi. Gece vakti, mabedin görkemli görünüşü ve onun kutsal-yolcu kalabalıkları mabet bahçeleri çevresinde duran sayısız meşalenin parıltısına ek olarak kadınların bahçesinde oldukça parlak bir biçimde yanmakta olan devasa mumlar ile apaçık bir şekilde aydınlatılmaktaydı. Bütün bir şehir, bu şölen havası ve ibadetsel görünüş ile iç karartıcı bir tezatlık oluşturan biçimde tepe durur haldeki, Antonya Roma Kalesi dışında çok canlı bir biçimde süslenmekteydi. Ve, Museviler nasıl da, Roma boyunduruğunu kendilerine bu şekilde sürekli hatırlatmakta olan şeyden nefret etmekteydi!

162:4.3 (1794.2) Yetmiş boğa, yetmiş milletin inançsızlığının simgesi olarak, şölen boyunca kurban edilmişti. Suyun akıtılma töreni, kutsal ruhaniyetin bahşedilişini temsil etmekteydi. Suyla geçen bu törenden sonra, din-adamları ve Levilerin gündoğumu geçitleri gerçekleşmekteydi. İbadette bulunanlar İsrail bahçesinden çıkarak kadınların bahçesine doğru merdivenden inerlerken, gümüş borazanlardan birbirlerini takip eden yüksek sesler gelmekteydi. Ve, bunun sonrasında, inanç sahipleri, Musevi-olmayanların bahçesine açılmakta olan, Güzel Kapı’ya doğru yürümekteydi. Burada onlar bedenlerini batıya doğru çevirmekte, nakaratlarını tekrarlamakta ve simgesel su için gerçekleşen yürüyüşlerine devam etmekteydi.

162:4.4 (1794.3) Şölenin son gününde, neredeyse dört yüz elli din-adamı aynı sayıdaki Levi akranları ile birlikte ayinleri yönetmekteydi. Günün ağırmış olduğu vakit; her biri sağ elinde mersin, söğüt ve palmiye dallarından meydana gelen bir demeti, sol ellerinde ise, limon veya diğer bir değişle “yasaklı meyve” olarak — cennet elmasının bir dalını taşıyan bir biçimde şehrin her bir tarafından bir araya gelmekteydi. Bu kutsal yolcular, bu öncül sabah töreni için üç topluluğa ayrılmaktaydı. Bir topluluk, sabah kurbanlarına katılmak için mabette kalmakta; diğeri, kurbanlık sunağının süslenişi için söğüt dalları kesmek amacıyla Maza yakınlarına gitmek için Kudüs’den güneye iner halde topluca yürümekte; üçüncü topluluk ise, borazanların sesi ile birlikte Ofel’den çeşme kapısının bulunduğu Şiloam’a akan simgesel suyu taşıyacak altın sürahiyi eline alan su din-adamı arkasında, mabetten ayrılmak için yürüyüş toplulukları oluşturmaktaydı. Altın sürahi Şiloam havuzunun suyu ile doldurulduktan sonra, geçit halindeki kafile su kapısı yolundan geçerek doğrudan bir biçimde, suyu tutmaktaki din-adamına içecekleri sunmak için şarabı taşıyan din-adamının katıldığı yer olan din-adamlarının bahçesine ilerlemekteydi. Bu iki din-adamı daha sonra, sunağın tabanına giden gümüş hunilere geçip, buraya sürahilerinin içindekileri boşaltırlardı. Şarap ve suyu boşaltmanın bu âdetinin uygulanışı, Leviler ile değişmeceli bir biçimde, 113’den 118’e kadar (118’in dâhil olduğu biçimde) Zeburları tekrarlamaya başlamaları için bir araya gelmiş kutsal-yolculara işaretti. Ve, onlar bu nakaratları tekrar ederlerken, sunakta demetlerini sallarlardı. Bunun sonrasında; beşinci mısra ile başlayan bir biçimde, seksen ikinci Zebur olarak şölenin son günü için okunan metin halinde, günün Zebur’unun tekrar edilişi ile birlikte gün için verilen kurbanlara geçilirdi.

5. Dünyanın Işığı Vaazı

162:5.1 (1794.4) Şölenin son gününün bir önceki akşamı, etraf şamdanların ve meşalelerin ışıkları ile parlak bir biçimde aydınlandığında, İsa, bir araya toplanmış olan kalabalığın ortasında önce çıkıp, şunu söyledi:

162:5.2 (1795.1) “Ben, yaşamın ışığıyım. Beni takip eden kişi karanlıkta yürümeyecektir; o, yaşamın ışığına sahip olacaktır. Beni mahkemeye çıkarmaya cüret edip, yargıçlarım olarak oturma sorumluluğunu üstlenir halde sizler, şayet ben kendi kendimin şahidi olursam, şahitliğimin geçerli olmayacağını duyurmaktasınız. Ancak, yaratılmış hiçbir zaman Yaratan’ı karşısına alıp yargılayamaz. Ben kendi kendimin şahidi olsam bile, benim şahitliğim sonsuza kadar gerçektir; zira, ben, kendimin nereden geldiğini, kim olduğumu ve nereye gittiğimi biliyorum. Sizler; nereden gelmiş olduğumu, kim olduğumu veya nereye gideceğimi bilmeden İnsan Evladı’nı öldürmek istemektesiniz. Sizler yalnızca, bedenin görüntüleri ile yargılamaktasınız; ruhaniyete ait gerçeklikleri algılamamaktasınız. Ben kimseyi yargılamamaktayım, baş düşmanımı bile. Ancak, eğer ben yargılamayı tercih edersem, benim yargım gerçek ve doğru olacaktır; zira, ben, kendi başıma değil, beni dünyaya gönderen ve her gerçek yargının kaynağı olan Baba ile birlikte olarak yargılamaktayım. Sizler, iki güvenilir kişinin şahitliğinin bile kabul edilebileceğine izin vermektesiniz — peki, o zaman ben, bu gerçeklere şahitlik etmekteyim ve cennet içindeki Babam da onlara şahitlik etmekte. Ve, ben sizlere bunu bir önceki gün söylediğimde, karanlığınız içinde sizlere bana, ‘Baban nerde?’ diye sordunuz. Gerçekten de, sizler ne beni ne de Babamı bilmiyorsunuz; zira, sizler eğer beni bilmiş olsaydınız, aynı zamanda Baba’yı da bilmiş olurdunuz.

162:5.3 (1795.2) “Ben hâlihazırda sizlere, ayrılacağımı ve sizlerin benim ardıma düşeceğinizi ve beni bulamayacağınızı söyledim; zira, benim gitmekte olduğum yere sizler gelemezsiniz. Bu ışığı reddedecek olanlar yerin altındadır; ben yerin üstündeyim. Karanlıkta oturmayı tercih eden sizler bu dünyaya aitsiniz; ben, bu dünyaya ait değilim ve ben ışıkların Babası’na ait ebedi ışık içinde yaşamaktayım. Hepiniz benim kim olduğumu öğrenmeye dair bolca olanağa sahipsiniz; ancak, sizler hala, İnsan Evladı’nın kimliğini onaylayacak başka kanıtlara sahip olmak istiyorsunuz. Ben yaşamın ışığıyım; ve, kasıtlı ve her şeyin farkında olarak bu kurtarıcı ışığı reddeden herkes günahları içinde ölecektir. Sizlere ben bilmeniz gereken her şeyi söyledim; ancak, sizler, sözlerimi almaya yetkin değilsiniz. Buna rağmen, beni göndermiş olan gerçek ve dosdoğrudur; Babam hata yapan çocuklarını bile derinden sevmektedir. Ve, Babamın söylemiş olduğu şeylerin tümü ben de dünyaya duyurmaktayım.

162:5.4 (1795.3) “İnsan Evladı yukarı kaldırıldığında, o zaman hepiniz benim gerçekte bu kişinin kendisi olduğumu ve kendi başıma hiçbir şeyi gerçekleştirmediğimi, yalnızca Baba’nın bana öğretmiş olduğu şeyi yaptığımı bileceksiniz. Ben bu sözleri sizlere ve sizlerin çocuklarına söylüyorum. Ve, beni göndermiş olan şu an da bile benimle birliktedir; o beni yalnız bırakmamıştır, zira ben her zaman onun gözüne hoş gelen şeyleri yapmaktayım.”

162:5.5 (1795.4) İsa mabet bahçelerinde kutsal-yolculara bu şekilde öğretimde bulunduğunda, birçok kişi kendisine inanmıştı. Ve, hiç kimse ona el sürmeye cüret edememişti.

6. Yaşam Suyu Üzerine Söyleşi

162:6.1 (1795.5) Büyük şölen günü olarak, son gün, Şiloam havuzundan gelen geçit kafilesi mabet bahçeleri boyunca ilerlerken, ve din-adamları tarafından su ve şarabın sunak üzerinde boşaltılmasından kısa bir süre sonra, kutsal-yolcular arasında durur halde, İsa, şunu söyledi: “Eğer herhangi bir kişi susuzluk çekerse, bırakınız bu kişi bana gelsin ve ihtiyacını gidersin. Yukarıdaki Baba’dan ben bu dünyaya yaşam suyunu getirmekteyim. Bana inanan kişi, bu suyu temsil eden ruhaniyet ile dolacaktır; zira, Yazıtlar bile, ‘Ondan yaşayan suların nehirleri akacak,’ demiştir. İnsan Evladı yeryüzü üzerindeki emeklerini tamamladığında, bedenin tümü üzerine canlı Gerçekliğin Ruhaniyeti boşaltılacaktır. Bu ruhaniyeti almış olanlar hiçbir zaman ruhsal açlığı bilmeyeceklerdir.”

162:6.2 (1795.6) İsa, bu sözleri söylemek için ayini bölmemişti. O ibadet edenlere bunları, sunak önünde demetlerin sallanması ile söylenen hızlı Zebur nakaratı olarak, Hallel’in söylenmesinden hemen sonra ifade etmişti. Tam da burada, kurbanlar hazırlanırken, bir ara yaşanmıştı ve, bu zaman zarfında, kutsal-yolcular, Üstün’ün, ruhaniyet-susuzluğu çekmekte olan her bir ruha yaşayan suyu veren kişi oluşunu duyurduğu büyüleyici sesi duymuştu.

162:6.3 (1796.1) Bu öncül sabah ayininin sonunda, İsa, şunu söyleyen bir biçimde, kalabalıklara öğretimde bulunmaya devam etmişti; “Yazıtlarda şunu okumadınız mı: ‘Bakın, suların kuru yere boşaltılması ve kurak toprağa serpilmesi gibi, kutsanması için çocuklarınıza, hatta çocuklarınızın çocuklarına, kutsallığın ruhaniyetini vereceğim’? Törensel hizmetin kırık sürahilerinden boşaltılır halde, insanlara ait gelenekler ile ruhlarınızın susuzluğunu gidermeyi arzularken, ruhaniyetin hizmeti için neden susuzluk çekesiniz ki? Bu mabette gerçekleşir halde görmüş olduğunuz şeyler, babalarınızın, inanç çocukları üzerine kutsal ruhaniyetin bahşedilişinin simgelemesini arzu ettiği yoldur; ve, sizler, bu güne kadar bile uzanır halde, bu simgeleri devam ettirmede oldukça başarılı oldunuz. Ancak, vakit, bu nesle Evladı’nın bahşedilmesi vasıtasıyla ruhaniyetlerin Babası’nın açığa çıkarılışına gelmiştir; ve, tüm bunların hepsini kesin bir biçimde, insan çocuklarının üzerine Baba ve Evlat’ın ruhaniyetinin bahşedilişi izleyecektir. İnanca sahip olan her bir kişi için, ruhaniyetin bu bahşedilişi, yeryüzü üzerindeki cennetin krallığı içinde yaşamın gerçek sularına ve buradaki Baba’nın Cenneti’ne olan bir biçimde, sonsuza kadar sürecek olan yaşama götüren gerçek öğretmen haline gelecektir.”

162:6.4 (1796.2) Ve, İsa, hem kalabalıkların hem de Ferisilerin sorularına cevap verişini sürdürmüştü. Bazıları kendisinin bir peygamber olduğunu düşünmekteydi; bazıları onun Mesih olduğuna inanmaktaydı diğerleri ise, kendisinin Celile’den gelmekte olduğunu ve Mesih’in Davud’un tahtını yeniden kurmak zorunda oluşunu gören bir biçimde, Kutsanmış olamayacağını söylemişti.

7. Ruhsal Özgürlük Üzerine Söyleşi

162:7.1 (1796.3) Şölenin son gününün öğleden sonrası, ve havariler, Kudüs’den kaçmak için kendisini ikna etme çabalarında başarısız olduktan sonra, İsa tekrar mabede öğretmek için gitmişti. Solomon’un avlusunda bir araya gelmiş inananlardan oluşmuş bir kafileyi bulmuş halde onlara, şunları söyleyen bir biçimde, konuşmuştu:

162:7.2 (1796.4) “Eğer benim sözlerim sizlerde kalmaya devam ederse ve sizler Babamın iradesini yerine getirmeyi başlıca amacınız haline getirirseniz, o zaman sizler gerçekten de benim takipçilerim haline gelirsiniz. Sizler gerçeği bilen hale gelir, gerçek de sizleri özgür kılan hale getirir. Ben sizlerin bana nasıl cevap vereceğinizi biliyorum: Bizler İbrahim’in çocuklarıyız, ve bizlerin kimsenin esareti altında değiliz; nasıl olur da bizler özgür hale getiriliriz? Böyle olsa bile, ben, başkasının yönetimine olan dışsal taabiyetten bahsetmemekteyim; ben, ruhun özgürlüklerine atıfta bulunmaktayım. Gerçekten de, gerçekten de sizlere söylüyorum ki, günah işleyen herkes, günahın esir kölesi halindedir. Ve, sizler, esir kölenin sonsuza kadar üstünün evinde kalamayacağını biliyorsunuz. Sizler aynı zamanda, evladın babanın evinde kesin bir biçimde kalacağını bilmektesiniz. Hal böyleyken, şayet, Evlat sizleri özgür hale getirecekse, sizleri kendi evlatları haline getirecekse, sizler gerçekten de özgür hale geleceksiniz.

162:7.3 (1796.5) “Ben sizlerin İbrahim’in tohumu olduğunuzu biliyorum; ancak, sizlerin önderleriniz, benim sözümün kendi kalpleri içinde dönüştürücü etkiye sahip olmasına izin vermedikleri için beni öldürmeyi amaçlamaktadır. Onların ruhları önyargılarıyla kapalı, intikamın guruyla gözleri görmez haldedir. Ben sizlere, ebedi Baba’nın bana göstermiş olduğu gerçekliği duyurmaktayım; bunun karşısında, bu aldanmış öğretmenler, yalnızca zamansal babalarından öğrenmiş oldukları şeyleri yerine getirme arzusu duymaktadırlar. Ve, İbrahim’in sizlerin babası olduğu cevabını verdiğinizde, ben sizlere; eğer sizler İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in yaptıklarını yapardınız cevabını veririm. Sizlerden bazıları benim öğretime inanmaktadır; ancak, diğerleri, Tanrı’dan almış olduğum gerçeği sizlere söylediğim için beni yok etmeyi arzulamaktadır. Ancak, İbrahim, Tanrı’nın gerçekliğine böyle davranmamıştı. Ben, aranızdan bazılarının kötü olanın yaptıklarını yapmaya kararlı olduğunuzu görüyorum. Eğer Tanrı sizlerin Babası olsaydı, sizler beni bilip, açığa çıkardığım gerçeği derinden severdiniz. Sizler, bu emekleri kendimden yerine getirmediğimi, Tanrı tarafından gönderilmiş olduğumu, Baba’dan geldiğimi görmeyecek misiniz? Nasıl olur da sözlerimi anlamazsınız? Kötülüğün çocukları haline gelmeyi seçtiğiniz için mi? Eğer sizler karanlığın çocuklarıysanız, açığa çıkarmakta olduğum gerçekliğin ruhaniyetinde neredeyse hiçbir bir biçimde yürüyemeyeceksiniz. Kötülüğün çocukları yalnızca, aldatıcı olmuş ve kendisinde hiçbir gerçeklik olmadığı için gerçek hiçbir şeyi savunmamış biri olarak, babalarının yolarında ilerlerler. Ancak, şimdi, gerçekliği söyler ve onu yaşar halde, İnsan Evladı gelmekte olup, birçoğunuz ona inanmayı reddetmektesiniz.

162:7.4 (1797.1) “Söyleyin, hanginiz beni günah işlemekten suçlu buluyor? Eğer öyle değilse, ben Baba tarafından bana gösterilmiş olan gerçekliği duyuruyor ve onu yaşıyorsam, neden bana inanmıyorsunuz? Tanrı’ya ait olan kişi, Tanrı’nın sözlerini mutlulukla duymaktadır; böyle olduğu için birçoğunuz benim sözlerimi duymuyorsunuz, çünkü Tanrı’ya ait halde değilsiniz. Öğretmenleriniz, emeklerimi kötülüklerin prensinin gücü ile yerine getirdiğimi söyleme cüreti bile göstermiştir. Yakındaki biri daha yeni, içimde bir ecinninin olduğunu ve şeytanın bir çocuğu olduğumu söylemiştir. Ancak, kendi ruhlarınız ile dürüstçe bir biçimde ilişki içerisinde bulunan hepiniz, benim bir şeytan olmadığımı bütünüyle bilmektedir. Sizler, sizler beni onursuzlaştıracakken bile benim Babama hak ettiği onuru vermekte olduğumu biliyorsunuz. Ben kendi ihtişamımı aramamaktayım; yalnızca Cennet Babamın ihtişamını aramaktayım. Ve, ben sizleri yargılamamaktayım; zira, orada, benim için yargılayan biri bulunmaktadır.

162:7.5 (1797.2) “Gerçekten de, gerçekten de müjdeye inanmakta olanlara söylüyorum ki, eğer bir kişi gerçekliğin bu sözünü kalbinde canlı tutacak olursa, o hiçbir zaman ölümü tatmayacaktır. Ve, şimdi, benim yanı başımda bulunan bir kâtip, İbrahim’in ve aynı zamanda diğer tanrı-elçilerinin ölü olduğunu gören bir biçimde, bu ifademin içinde bir ecinni olduğunu ispat ettiğini söylemekte. Ve, o şu soruyu sormakta: ‘Burada durmaya ve her kim sözünü tutmazsa öleceğini söylemeye cüret etmekle, İbrahim ve tanrı-elçilerinden çok daha büyük mü oluyorsun? Bu türden Tanrı’ya karşı geliş cümlelerini söylemeye cüret etmekle de kim olduğunu söylüyorsun?’ Ve, ben her zaman size, eğer ben kendimi yüceltiyorsam ihtişamımın hiçbir değeri yoktur diyorum. Ancak, beni yüceltecek olan kişi Baba’dır, sizlerin Tanrı olarak adlandırdığı tam da aynı Baba. Ancak, sizler, bunun sizin Tanrınız ve benim Babam olduğunu bilmede başarısız oldunuz; ve, ben, sizleri bir araya getirmek için geldim; sizlere gerçekten de nasıl Tanrı’nın evlatları olacağınızı göstermek için. Her ne kadar sizler Baba’yı tanımasanız da, ben gerçekten onu bilmekteyim. İbrahim bile benim dönemimi görmekten mutluluk duydu; ve, kendisi onu inançla gördü, ve ondan hoşnut kaldı.”

162:7.6 (1797.3) Bu zaman zarfında bir araya toplanmış haldeki inanmayan Museviler ve Sanhedrin hafiyeleri bu kelimeleri duyduklarında, onlar, şöyle bağıran bir biçimde, büyük bir kargaşa çıkardılar: “Sen elli yaşında bile değilsin; yine de İbrahim’i görmekten bahsetmektesin; sen şeytanın bir çocuğusun!” İsa konuşmasına devam edemedi. O, ayrılırken yalnızca şunu söylemişti: “Gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum ki, İbrahim’den önce ben vardım.” İnanmayanlardan çoğu kendisine fırlatmak için taşlara doğru koşmuş olup, Sanhedrin hafiyeleri kendisini tutuklamayı amaçlamıştı ancak, Üstün hızlıca mabet koridorlarının yolunu tutunmuş olup, Marta, Meryem ve Lazarus’un kendisini beklemekte oldukları Bethani yakınlarındaki gizli bir buluşma yerine kaçmıştı.

8. Marta ve Meryem ile olan Sohbet

162:8.1 (1797.4) Öncesinden, havariler etrafa küçük topluluklar halinde dağılırken, İsa’nın Lazarus ve onun kız kardeşleri ile birlikte bir arkadaşın evinde konaklaması ayarlanmıştı bu önlemler, Musevi makamları tekrar onu tutuklama planlarında cüretkâr oldukları için alınmaktaydı.

162:8.2 (1797.5) Yıllar boyunca, İsa her ne zaman fırsat olup kendilerini ziyaret ettiğinde bu üçlünün her şeylerini bırakıp, onun öğretilerini dinlemesi onların âdeti haline gelmişti. Ebeveynlerini kaybetmekle birlikte, Marta ev yaşamının sorumluluklarını üstlenmişti; ve, bu böylece bu sefer, Lazarus ve Meryem İsa’nın dizinin dibinde canlandırıcı öğretiyi dinler halde otururlarken, Marta akşam yemeğini hazırlamaktaydı. Marta’nın birçok sayıda gereksiz görevler ile ilgisinin dağılışı ve aslında çok da önemli olmayan birçok tasaya kendisini tamamiyle meşgul etmesi belirtilmelidir; bunun onun eğilimi olduğu.

162:8.3 (1798.1) Marta varsayılan tüm bu sorumluluklar ile kendisini meşgul kılarken, Meryem’in kendisine hiçbir biçimde yardım etmeyişi nedeniyle rahatsız olmuştu. Bu nedenle İsa’ya gidip, şunu söylemişti: “Üstün, tüm bu hizmetleri yapmada kardeşimin beni yalnız başına bırakmış olmasını önemsemiyor musun? Onun buraya gelmesini ve bana yardım etmesini emretmeyecek misin?” İsa: “Marta, Marta, neden bu kadar şeyi kendine dert ediyorsun, ve bu kadar küçük şeyden rahatsız oluyorsun? Yalnızca tek bir şey gerçekten değerlidir; ve, Meryem bu iyi ve gerekli kısmı tercih etmiş olduğundan, ben onu kendisinden almamalıyım. Ancak, her ikiniz de ne zaman benim sizlere öğretmiş olduğum biçimde yaşayacaksınız: her ikiniz de işbirliği içinde hizmet ederek ve her ikiniz de bir bütün halinde ruhlarınızı canlandırarak? Her şeyin bir zamanı olduğunu öğrenemeyecek misiniz — yaşamın küçük hususlarının cennetsel krallığın büyük hususlarından sonra geldiğini?”

9. Abner ile Beytüllahimde

162:9.1 (1798.2) Mişkan şölenini takip eden hafta boyunca, inananların büyük bir çoğunluğu Bethani’de bir araya gelmiş ve on iki havariden eğitim almışlardı. Sanhedrin, İsa burada mevcut bulunmadığından bu toplanmaları rahatsız etmek için hiçbir çaba göstermemişti; o bu zaman zarfı boyunca Beytüllahim’de, Abner ve onun birliktelikleri ile çalışır haldeydi. Şölenin kapanışını takip eden gün, İsa Bethani için ayrılmıştı ve, o, Kudüs’e olan bu ziyaret boyunca bir daha mabette öğretimde bulunmamıştı.

162:9.2 (1798.3) Bu zaman zarfında Abner, Beytüllahimi kendi karargâhı haline getirmekteydi; ve, bu merkezden birçok çalışan, Yudea ve güney Samarya’nın şehirlerine, ve hatta İskenderiye bile, gönderilmişti. Varışının bir kaç günü içinde, İsa ve Abner, bu iki havari topluluğunun çalışmasını bir araya getirmek için gerekli olan düzenlemeleri tamamlamışlardı.

162:9.3 (1798.4) Mişkan şölenlerine olan ziyareti boyunca İsa zamanını, Bethani ve Beytüllahim arasında iki eşit parçaya bölmüştü. Bethani’de o, kendi havarileri ile dikkate değer düzeyde zaman harcamıştı Beytüllahim’de, eğitiminin çoğunu Abner ve Yahya’nın diğer eski havarilerine vermişti. Ve, bu yakın ilişki nihai bir biçimde, onların kendisine inanmasına götürmüştü. Vaftizci Yahya’nın bu eski havarileri, Beytüllahim’de onun özel eğitimi ile kendilerinin deneyimlemiş oldukları duygudaş anlayışa ek olarak Kudüs’deki onun kamu öğretisinde sergilediği cesaretten etkilenmişlerdi. Bu etkiler nihai bir biçimde ve bütüncül olarak, krallığın içten bir kabulüne ve bu adımın içerdiği her şeyi içine alan yöne götüren bir biçimde Abner’in her bir birlikteliğini kazanmıştı.

162:9.4 (1798.5) Beytüllahim’den son kez ayrılmadan önce, Üstün, beden içindeki yeryüzü sürecinin sona ermesinden önce birleşmiş çabalarında hepsinin kendisine katılması için düzenlemelerde bulundu. Abner ve birlikteliklerinin yakın bir süre içinde Mecdel Parkı’nda kendilerine katılması üzerinde anlaşılmıştı.

162:9.5 (1798.6) Bu anlayış uyarınca, Kasım’ın başlarında Abner ve onun on bir akranı, İsa ve on ikili ile kaderlerini birleştirmiş olup, tek bir örgütleniş olarak çarmıhın vaktine kadar onlarla birlikte emek vermişlerdi.

162:9.6 (1798.7) Ekimin sonlarında, İsa ve on ikili Kudüs’ün sınırlarından çekilmişti. Pazar günü, Ekim’in 30’u, İsa ve birliktelikleri, birkaç günlüğüne yalnız istirahat ettikleri yer olan Efrahim şehrinden ayrılmış olup, Çarşamba günü, Kasım’ın 2’si, geç öğleden sonrası vakitlerinde ulaşan bir biçimde doğrudan Mecdel Parkı için batı Ürdün yolunu tutmuşlardı.

162:9.7 (1799.1) Havariler, Üstün’ün dostane topraklara geri dönmesi nedeniyle fazlasıyla rahatlamışlardı bir daha onlar kendisinden güçlü bir biçimde, krallığın duyurusunda bulunmak için Kudüs’e çıkmasını istememişlerdi.

Foundation Info

Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia Foundation, 533 W. Diversey Parkway, Chicago, IL 60614, USA
Tel: +1-773-525-3319; Fax: +1-773-525-7739
© Urantia Foundation. All rights reserved